BLOGGER TEMPLATES AND TWITTER BACKGROUNDS

30 Aralık 2010 Perşembe

Dudak mı Dediniz?


Bunlardan herhangi birini denemek için poz vereceğimiz bir moda çekimini mi beklemeliyiz? Belki de hiç gerçekleşmeyecek o çekimi mi? Ya biz bunları taşımak istiyorsak? :(


Dudak bir arzu nesnesi.Hepimiz bunun farkındayız.Fotoğrafçıların elindeki bu kadınlara ait gizli silahı kullanış biçimleri bazen çok acımasızca olabiliyor. Şekerle olan uyumu gibi!!





Fotoğraflar,New York'lu bir moda fotoğrafçısı olan Steven Eastwood'a ait. Çalışmalarında buna benzer yüz ve detayları kullanarak yaratmak istediği bir fetişizm var gibi...



Bir edepsiz sloganı eksik bu parçaların. Ya da şimdinin diliyle "başlık" mı demeliyim?



Haydi herkes bunlara uygun başlıklarını bulsun o zaman :)))
Önerisi olan???




29 Aralık 2010 Çarşamba

Yılbaşı Kırmızılıları

Kırmızı ve Yılbaşı,Kırmızı ve Sevgililer Günü, Kırmızı ve Coca Cola...


Bu rengin vahşi bir gücü olduğunu biliyordum evet... :)))
Tüm bunların ötesinde Yılbaşı Kırmızısının inançlarla alakalı bir ayrımı var.Nedir o? Aha! Evet Şans!


Yılbaşı günü kırmızıyı giyiyor olmanın sizde yarattığı hissiyat ne? Ne gibi bir his?
Gerçekten Kırmızı= Şans mıdır sizce de?

O Gün Bir Kırmızının İçinde Olmalıyım diyen sizler için geldi...

Bir Bahane Bul Giy


Evet. Bu konuda ısrarlıyım. Haklıyım.Savaşıyorum. Kendimle de :)

Size de kendime de dayatacağım. Mesela başlarsak; bu benim son bahanem. Aşağıda gördüğünüz. Şöyle ki;

(Evet makine iyi değil o yüzden ayrıntı çektim ve evet biliyorum ojeler süper :) PASTEL NO:75)

Son zamanlarda gittikçe popülerleşen hatta kimi ülkelerde değme modacılara taş çıkartabilecek düzeye gelebilen sokak modası beni giyinmeye şevk eden en önemli kaynaktır.İncelediğim zaman içimde bir heyecan bir coşku patlayıverir. O her zamanki, evde kendi kendine kombinler yapan ve aslında onları hiçbir yerde sergileme cesareti bulamayan kızdan eser kalmaz. İşte o zamanlar giyinmek için bahane yaratır bulurum kendimi.

Bu duygum daimi kalsın istiyorum. Belli bir topluluğun bireyi, belli bir tarz üzerinden modayı evriltir durur. Bu genelde statikliğin,durağanlığın olduğu heryerde daimi bir tarz halini alır. O topluluğun ikonlaşan figürü ne ise tüm kadınlar o oluverir birden. Kahkahalarından, çıkardıkları topuk sesine kadar. Ki buralarda topuk sesi pek işitilmez o da ayrı...

Demem o ki Döpiyes giyerler; "Giyin",Bir Bahane Bulun Giyin". O zaman birey oluverirsiniz aniden. Kendiliğinden!


Evet. Bunu kendime sıkça söylerim.Sizlerin söylediğini de bilirim :) Bu biz kızların ortak sorunsalıdır çoğu zaman. Görünce aşık olduğumuz,paramıza kıyıp ne olursa olsun bunu üzerimde görmeliyim duygusuyla dolapta duran o güzel parçalar. O sizi diğerlerinden bir nebze uçuk,bir nebze farklı ve en önemlisi "top" gösterecek parçalar. Onlara aşığız,birilerinin üzerinde gördüğümüzde içimiz gidiyor ama giyemiyoruz. "Bunu giyip nereye gideceğim ki?" diyoruz. Giymek için değil giymemek için hazır bahanelerimiz tek sıra halinde geçit töreni yapıyorlar aklımızdan. "Burası buna uygun bir yer değil", "Herkes bana bakacak", "Kimse anlamaz ki,herkes gülecek" "Neyse şimdi giymeyeyim"....Uzadıkça uzuyor öyle değil mi?

Herneyse size son bahanemden bahsedeyim bari yeri gelmişken. Geçen Cuma okulumda bir oyunun prömiyer gösterimine gittim. Bir an okuldayken prömiyerlerimizdeki özeni hatırlayarak,bu oyunun benim prömiyerim olmadığını göz önünde bulundursam da kendimi oraya şık götürecektim. Çünkü insanların gözünde şöyle ya da böyle bir resmim vardı. Beni öyle hatırlamalılardı. Haydi buna işin bahanesi diyelim. Evet. Dedim.Ve hazırlandım. Sadece hazırlanmanın hazzını yaşamak adına bile olsa...

Bana son bahanenizi söyleyin şimdi.İçinizden de olsa bir geçirin. En son ne zamandı diye? İsterseniz kağıda dökün ister bir arkadaşınızla paylaşın..Ama bunu yapın!


Bir Bahane Bulun Giyin!







Doğallıktan Yıkılıjazz


Fena sıkılıyorum ben ya yazık bana. Başlıktan da bellidir zaten sıkıldığım. Bir işte (benim için) uzun süre kalarak rekor kırdım. Artık yeni bir iş ve yeni kıyafetlere ihtiyacım var. Yetti beah!



Makyajda 2011 trendleri benim takip ettiğim kadarıyla bu seneyle aynı düzlemde ilerleyecek. Ben size sevdiklerimi söyleyeyim. Kaşlar saçlardan 1 ton açık. Gözlerde, özellikle toprak renkleri hakim ve dudaklar çoşuyor. En koyusundan rujlar sürülüyor ooh mis! İşte benim son 6 aydır takıldığım hal. Saçlar kızılken kırmızı ruj süremezdim. Şu an doğallıktan yıkılır durumdayken koyu kahve saçlarla kırmızı rujun ne kadar güzel gittiğini yeniden keşfettim.



Kahve tonlarındaki saçlarla nerdeyse hiç makyaj yapmamış görüntüsüne sahip modellerin hastasıyım. En sevdiklerimden biri de o buz gibi yapılan makyajı nude rujlarla tamamlamaları. Bir ben yapamıyorum sanırım onu. Nude denen rujlar bende oluyor pembe. Dudaklarımın doğal ton rengini sevmiyorum ve o renkle nude denilen rujlar gitmiyor. Bir sürüyorum oluyorum çingene. Bu nee beee diyip siliyorum anında. O yüzden yok sephoraydı yok macti gezip ruj denemekten bıktım. Gidiyorum inglota alıyorum en koyusundan krem rujları oof taş gibi. başka renklerle karıştırıyorum falan derken eğleniyorum işte. Nude ruj benim neyime ha sorarım size?!







Kim ne derse desin ben inglotu macten daha çok seviyorum. Farları, rujları,blushları muhteşem. Fondötenlerini denemedim ama kapatıcıları harika. Benim cilt tonum çinli misali sarımtırak olduğundan dolayı kapatıcılarımın renklerini de ona göre seçiyorum. Kırmızı arkadaşlar yaşıyor yüzümde arada takılıyorlar falan o yüzden yeşil tonda bir kapatıcı tercih ediyorum ki kırmızılıkların rengi nötrlensin. gözlerim altına da sarı tonları kullanıyorum ki hem cilt tonuma uysun hem de aydınlatsın. Oha her sabah sanat yapıyormuşum da haberim yokmuş. Kaç renk birden karıştırıyorum of of of. Neyse siz takılın nude rujlarla... Bana matları ve koyu tonları verin.





Afiyet olsun!











27 Aralık 2010 Pazartesi

Galata Moda


Evet beklenilen Galata Moda Haftasına gittim. Bu yazı pek umut verici olmayacak baştan söyleyeyim. Neyse Cuma günü rahatsızlandığımdan işe gidemedim. E ama akşam üstü düzelince kendimi sokağa atmaya karar verdim. Gidip kafam kadar büyük bir pizzayı mideme indirdim sonra da moda çadırına yöneldim.



Öyle beklediğim kadar çılgınca yoğun ilgi yoktu. Ya da ben çok garip bir zamanda gittim. (Cuma saat 5-6 arası) içerisinin yerleşimi biraz sıkıcıydı. Her tasarımcıya ufak ufak bölümler ayrılmıştı. 2-3 kişinin aynı anda bir standa bakması nerdeyse imkansızdı. Aha arkamı döndüm yıkıldı ortalık, oha birine çarptım, dur ona ben bakıyordum noldu, derken neye uğradığımı şaşırdım. En son pazara gittiğimde böyle sıkıntılı bir alışveriş yaşamıştım.
İçeride fotoğraf çekerken " yalnız görüntü almayalım" mıy mıy konuşmaları ile karşılaşınca amaaann s.. dedim ben de bir şey çekmedim. Bütün hevesimi de sildiler süpürdüler zaten. Ya ne yapçam ki fotoğrafını çekip sonrada eve gidip aynısından dikip, üretecek miyim? Hmm gördüğüm fikri hemen çalmalıyım... Ama param ile satın alıp gidip aynını üretsem sorun değil. Ama tabu yaptım ben! TABU! Fotoğraf çekmeye çalıştım. Be arkadaş siz yapmayın bari bunu. Tasarımcısınız, harika şeyler yapmışsınız üstelik gelip onu sergiye koyup başkalarına gösterip beğenisini alıp, satıyorsunuz. Siz dikerken sanat yapıyorsunuz da fotoğrafını çekince mi bozuluyor?! Neyse aynı avanaklığı yanımda benimle gelen arkadaşım da yaptı orda bi asabım bozuldu zaten. Üstüne bir şey deniyorken bi kız gelip fotoğraf çekmek istedi bizimki de " ay yalnız çekme, görüntü vermek istemiyorum" dedi. Ben de iyi başka bir şey vermek istemiyosun yani OHA dedim. O ne biçim laf ya. Utandım resmen!!

Fotoğrafa karşı bu kadar kapalı bir millet olamaz.
Sonra da görsel sanatların gelişmesi bekleniyor. Pardon ablam, bacım da hangi sanat o sanat?
Daha kendini görmeye hazır olmayan millete fotoğraf tabusu yaptırıyosun, olmuyor tabi, olmuyooorr!!

Ego'dan arınmayı beceremeden yaşamak böyle bir şey işte.

Bak yine ne anlatıyordum neye sinirlendim konu dağıldı. Sonuçta modacıların tasarımlarını halka indirmek, halkla buluşturmaktı amaç. Bence tam olmadı o iş. Halk zaten o fiyatlardaki şeyleri alabilecek durumda değil. Bazı tasarımcılar gerçekten çok iyi fiyat çekmişler. Özellikle isim vermiyorum. (Bir sebebi var sormayın) Tebrik ettim kendilerini. Ama bazıları da hala galerilerde sergiletiyor sanmış olacak ki, bir bakıyorsun dümdüz bir bluzun fiyatı 300 tl. Ama diğer yandan çok başarılı bazı modacıların tasarladığı paltolar 300 tl. Bilmiyorum. Fiyatlar başka yerde olsa sorun olmazdı ama bu moda çadırının felsefesine aykırı diye kafama bu kadar taktım. Peeh 300 elimizin kiri... üçyüz beşyüz dımtıs dımtıs...

Eğlenceli konuşmalar yapılıyordu çadırın içinde. Benim çok vaktim olmadığından bir yandan gezerken bir yandan dinlemeye çalıştım. Bir ara şunu duydum; işte karşınızda sokak modasını en iyi temsil edenlerden bir isim geliyor, kendisi ... modacının kızı. HÖNK! heuhe bi zahmet temsil etsin. Gerçi biz ona sokak modası değil de moda temsilcisi diyoruz. Sokak modası Türkiye'de hala tam anlaşılmadı. Saçımı başımı yolacağııım ayy! Sözüm o kıza değil bu arada. Öyle ben yine takıldım bir konuya, sinir yaptım. O kadar.

Benim moda anlayışım ve eleştirim biraz farklı yönde sanırım. İlerleyen zamanda yazdıkça ya hak verirsiniz ya da salağa bak der geçersiniz. Sonuç olarak satışlardan memnun kalan tasarımcılar ve aldıklarından memnun olan bir halk! vardı. Ben memnun kalmadım. 3-5 şey beğendim. Onları da almadım.




Yetmedi tabi moda hafta çadır falan. Hepsi bir yere kadar. Ben de gittim ne zamandır aklımda olan kitapları aldım. Şu aralar budizm üzerine okuyorum. Kıytırık best seller ve kandırmaca kitaplar yerine ciddi anlamda felsefesinin, yaşam tarzının anlatıldığı kitaplar bulmak için çok çaba sarf ettim. Önceleri özellikle Türkçe okumak istiyorum falan dediğimden hiç bir kitap buamadım dişime göre. Var olan kitaplarda yayından kalkmış. Bul bulabilirsen. Robinson'daki çocuk yarım saat benim için kitap aradığından güzel şeylere kavuştum. Ama Türkçe değiller o ayrı. 2 tane ingilizce kitap aldım ve fiaytları karşısında şok geçirdim. Diğer aldığım Türkçe kitap ince olmasına rağmen nasıl bu kadar pahalı oluyor şaştım. Bundan sonra olayım ingilizce kitaplardır =)


Hafta sonu ne giydim zımbırtısı bu hafta yok maalesef. Tepem attığından çekmedim bişi.





Ama Velvet nasıl temiz çarşaflarda insan gibi uyudu, pencereden bakındı onları çektim. Bu sefer sağlam bir şey yok böyle uyduruktan şeylerle uğraşıyorum napayım. Afiyet olsun.


26 Aralık 2010 Pazar

Chanel 505 Particuliere, 509 Paradoxal ve Khaki Vert'in Benzerleri!

Bu konu aslında makyaj ve özellikle de oje bloglarında çok fazla konuşuldu ama ben yine de kendi elimde olan chanel oje dupe larını fotoğraflayıp sizlerle paylaşmak istedim.

(pastel 43, claire's 56, sevilla 145, sevilla 140)

Aslında pastel in 43 numarası chanel 505 e göre daha açık diye düşünüyorum. Yani ona gelene kadar Sevilla 140 var..
Bu arada diğer bir ayrıntı da sevilla ojelerle claire's ojelerin şişesi ve fırçasının nerdeyse birbirinin kopyası olması. Bu konuda çeşitli bloglarda bu iki markanın ojelerinin aynı fabrikada üretildiği yazılmış.
Claire's 56 ise Chanel paradoxal'ın çok çok benzeri, biraz grimsi bi mor, ve işinde ışıkta belli olan hafif yansımalar mevcut.
Sevilla 145'i ise chanel khaki vert in kopyası ilan ediyorum..
Elimde chanel ojeler olmadığı için birebir bir karşılaştırma yapamadım belki ama, sevil parfümeride gözlemlediğim kadarıyla bu renkler chanel 505, 509 ve khaki vert'e oldukça yakın görülüyor.




Podyumdan Sokağa

Dünyaca ünlü moda ve magazin dergisi NYMag'in bayan çalışanları, 2009 Sonbahar sezonundaki en yüksek ve en uçuk ayakkabı modellerini sokakta giymeyi denemişler. Üstüne bi de video çekmişler.

Podyumda gördüğünüz herşeyin giyilebilceğini düşünmeye kalkmayın!

25 Aralık 2010 Cumartesi

Santa Baby!

Evet efendim, ben de artık bi siftah yapayım istiyorum.
Dolayısıyla bu şarkı benden tüm DöPiyes izleyicilerine yeni yıl hediyesi olsun...



23 Aralık 2010 Perşembe

Etekli Ceketli Takım Mesela

Merhaba Dö Piyes giyerler...

Size açık konuşiyim mi? Ben hayatımda hiç döpiyes giymedim.

Fransızca'da Dö=2 , Piyes=parça anlamlarına gelmekte (Feyz Hanım daha iyi bilir). Yani döpiyes dediğimiz zımbırtı, iki parçalı kıyafetten ibaret. Ne mesela? Etek-ceket ya da pantolon-ceket gibi takımlar...

Ben hayatımda hiç döpiyes giymedim. Çünkü altıma ve üstüme aynı renk aynı desen şeyler giymeyi hiç sevmem. Baştan aşağı aynı renk ya da aynı desen giyinmek, bana hep, dondurmacıymışım gibi bi his uyandırır. Ama dondurmacı olsaydım verirdim size bi külah vanilyalıdan. Hadi bi top da çikolatalı koyardım üstüne. Yine iyisiniz...



Yukarıdaki döpiyesler DKNY imzalı. O renkli takımları giymezdim, ama pantolonlu olanlar hiç fena değil. Tek sorun altınıza kaçırmışsınız hatta kaçırmak değil, direk salıvermişsiniz gibi duruyo. Hatta ve hatta önce turşu suyu içip, sonra salıvermişsiniz gibi duruyo. O biçim yani.

Kap Gel Bi Dane!



Evet yalan değil. Bunlardan istiyorum. Ama çok korkuyorum da aynı zamanda. Yani alırsanız giymem. Baştan uyarayım.

Ben ayaklarımı,parmaklarımı severim. Doğuştan manikürlüdür kendileri. Ama yine de şeffaf ayakkabılar giyip, aşağıya doğru baktığımda onları görmek isteyeceğimi sanmıyorum. Şimdi sen açık ayakkabı da mı giymiyorsun diye sorabilirsiniz. O ayrı şey bu ayrı şey.Biri tül yani hep bir merak uyandırıyor. Ha bire o tülün altında neler oluyor,nasıl bir ayak var sorularıyla oyalattırıyor. Ben şahsen,bizzat,kendim tül ayakkabılar giyen hatunların ayaklarına çok takılıyorum. Fetiş falan değilim ya çıkarın aklınızdan öyle şeyleri. Çok bakasım geliyor. Tabu yapmışım gibi hissediyorum üstelik baktıkça.

Taa eski zamanlardan beri müslüman olan toplumlarda baş örtülürken ayaklar açıkta kalmış. Saçın günah olduğunu savunlara gelsin o zaman şu yazı; çünkü üzülerek söylüyorum ki saç fetişlerinin sayısı gizli ayak fetişlerinin sayısına yaklaşamaz bile. Of nerden nereye geldim. Hep konuyu karıştırıyorum.

Ya yine de siz alın bana şanel, ben giycem. Söz =)
Yazcaklarımı unuttum ya birden sinir oldum konu dağıldı.
Bi dahakine Dö Piyes severler...

22 Aralık 2010 Çarşamba

Dövme mi?!


Oha bu gerçek mi?















Şimdi dürüst olun. Şu abiye şu dövme yakışmamış mı :p


Yakışan var yakışmayan var kardeşim. Önüne gelen herkes yaptırmıyor mu sinir oluyorum. Bir arkadaşım duymuş, bir gün dövmecinin (bu isme de çok gülerim) birine bir keko abimiz "gölgede bir kız dövmesi" istiyorum demiş. Pardon?! Gölgede bir kız mı? Abi naptın ya. Bu dövme tanımının üstüne ben ifade biçimlerimi, hayal gücümü zorlarım arkadaş!

"Gölgeden bir kız dövmesi" tanımı dura dursun, dövme insanların hayat tarzını, yaşayış biçimlerini kısacası kendilerini ifade etme şekillerinin bir göstergesi bence. Nasıl bazılarımız yazarak, bazılarımız da fotoğraf çekerek (aha ben) kendini ifade ediyorsa, dövme yaptıranlarda dövme yolu ile ifade biçimini seçmiş oluyor.

Diğer sanatlarda olduğu gibi, dövmenin de amacı kalıcı olması ve düşünceleri yansıtması. Bu yüzden dövmeye, hapishanedeki insanların yaptırdığı uyduruk çizimler gözüyle bakmaktan çıkıp, sanat haline gelmiş bir dal olarak bakmakta fayda var. Yoksa siz hala dövmeyi tabu olarak görenlerden misiniz? E yuh! Pes! Oha!

Burda dinsiz bir insan olarak dövmenin dinsel yaklaşımla günah olduğundan falan bahsetmeyeceğim. Ahahah o ne ya, günahmış. Ben atarlıyımdır gelme üstüme feci canını yakarım senin;din!

Öldükten sonra en son çürüyen yerin dövmeli cilt parçası olduğunu biliyor muydunuz? Artık biliyorsunuz. Yakuzaların olayı burdan mı geliyor bilmiyorum. Araştırmadım ama altından bir şeyler çıkar gibime geldi.

Bir dakika nerde kalmıştık? Hah, dövme kendini ifade biçimi demiştik. Zaten moda da kendini ifade biçimi değil mi? Sadece kendimize göstermek için giyiniyor olamayız herhalde. Şanel (Chanel) bunu çakmış olacak ki yapışkan dövme olayını çıkartıp, podyumlarda bunu iyi kullandı. Tabi cipslerden (bana göre onlar çıtırdak patates) çıkan osuruktan dövmeler gibi kalitesiz değildir ama hepsi kanser yapmıyor mu sonuçta, of çok gereksiz. Şaneli severim. Gözüm ciğerimdir. Ayakkabılarına taparım, allahım hele o ceketleri yok mu geberirim ama dövme... yapma be. Bi daha düşün Şanel. Alanı çok ama manası yok der, 3-4 yapışkanın 75 dolar olduğunu iftiharla sunarım. Amin.

Dövmenin de hastasıyım.
Çok mu belli?

18 Aralık 2010 Cumartesi

la chapelle klasiği




Bugün Akaretler'e açılan Paul Kasmin Galllery'e gittik. Özellikle David Lachapelle'in sergisini görmek için çıldırdığımı söylemek zorundayım. Hatta galeride Andy Warhol'un eserlerini görünce şok oldum. Aklım çıktı yerinden =)) İçeride bayaaa bir zaman geçirdik. Ordan çıktık Nero'ya oturduk. En sevdiğim çayımı içtim. Ohh mis. Özendirebildim mi sizi??
Bu soğuktada yine gece gezmesine çıkıyorum. Çok dikkat ederek giydiğim sevgili t-shirtüm ve ben çok iyi anlaşıyoruz. Aramıza girmenize izin vermem.

17 Aralık 2010 Cuma



Bugünün bu kadar soğuk olduğunu bile bile gittim incecik giyindim. Şimdi de içim üşüyor. Ama pişman mıyım? Tabiki de hayır!
Üstümdekilerin fotoğrafını çekmek sabah sabah aklıma gelmedi. İşe geç kalmamak için apar topar çıktım evden. Yürürken önce ellerim sonra da serviste ayaklarım buz kesti. E be kızım bu havada t-shirt giyer üstüne de düzgün palto olmazsan böyle olur dediğinizi duyar gibiyim. Şu an masa başında sandalyenin üstünde yer değiştirerek -tepinme şeklinde- kendimi sıcak tutuyorum. Ofis sıcak ama yaz değil sonuçta. Sabah ne güzel kar başlamıştı. Şimdi güneş açtı. Pardon da hani İzmir'in havasına güven olmazdı. İstanbul ne ara bozdu kendini?!
Neyse yarın buraya bir fotoğraf çakar Cumartesi ne giyilmeli üstüne kafa yorarız sayın döpiyes giyerler.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Saç Bakımı


Madem saç olaylarıyla başladık eh öyle devam edelim o halde. Duştan sonra saç yapmaya harcadığım vakti başka şeylere harcasaydım herhalde bugün burada huzurunuzda zırvalamak yerine tepelerde geziniyor falan olurdum. Neyse memnuniyetsizlik hali sergilemek istemiyorum =) Benim saçlarım çok az, üstelik bir de onları boyuyordum. Föndü düzleştiricilerdi derken kabak gibi kalıcaktım az daha. Ama sonra boyayı bıraktım. Biraz zaman geçince de biaform (su dalgası) yaptırdım. Mis gibi oldu. Artık duştan çıkınca kurutmasam bile harika gözüküyor. Sümsük gibi yapışan saçlarımdan da kurtulmuş oldum hem. Gayet hacimli gözüküyorlar. Su dalgasını tavsiye edebilirim ama bazı yan etkilerinin olduğunu unutmadan yaptırın. Biaform, boyalı saça da yapılıyor ama saç gerçekten çok yıpranıyor. Bence boya, saçtan tamamen akıncaya kadar bekleyin öyle yaptırın. Benim saçlarımın ucunda boya vardı. 7 aydır da herhangi bir işlem uygulamamıştım ama ona rağmen yaptırınca uçları hasar gördü. Hatta ilk yaptırdım günün sabahı kalktığımda ağlamıştım çünkü arap saçı diye tabir edilen bir şekil almıştı =) Birkaç yıkamadan sonra düzeldi. Dalgaların genişliği arttı ve insana benzedim. Hatta şu an dalgaların düzleşmemesi için dua eder haldeyim.

Neyse esas olaya gelelim. Saçları kabaran, yıkadıktan sonra bile elektriklenen, bir türlü hacimli ve düz gözükmeyen saç sahipleri için ilginç ürünler çıkmış durumda. GK Hair markası saçları yola getirmek ve fönlüymüş gibi gözükmesini sağlamak amacıyla tedavi yöntemi dedikleri bir ilaç piyasaya çıkarmış. Ben de tesadüfen gördüm ve sonuçlarını inceledim. Bu ürün şu brezilya fönü denen olaydan farklı. Çünkü tedavi edici özelliğe sahip olduğu söyleniyor. Gerçi ben brezilya fönü olayı ne tam olarak anlamadım, ilgilenmedim de ama yine de belirteyim istedim. Biraz zaman ayırır da GK Hair’ın sitesine bakarsanız, he bir de deneyen bir kızın videosunu izlerseniz baya fikir sahibi olursunuz. Üstelik ürünü deneyen kızın videosunu izledikten sonra, Facebook’ta onun başlattığı yarışmaya katılabilir ve ürünü kazanma fırsatını yakalayabilirsiniz. Lafı çok uzattım. Siz bir inceleyin, ölçün, tartın, biçin. Kafanıza yatarsa da buyrun alın, kullanın işte =)

http://www.globalkeratin.com/

http://www.youtube.com/user/xsparkage?blend=1&ob=4#p/u/2/u4kz46aHxNY



14 Aralık 2010 Salı

♥ HairColors



Böyle bi renk kartelası olsa, mesela apricot'u seçsem.
Kuaför de halden anlar bi kuaför olsa, ucundan al deyince kırt diye küt kesivermese saçı, boyasa hemen apricot'a.
Ama aynısı olsa.
Bence harika olurdu.

Yukardakiler dışında her rengi denedim. 3 gün önce bakır kızılından, radikal bi kararla bi anda küllü kahveye döndüm. O küllü kahve aka aka yeşilimsi (hepimizin bildiği o iğrenç renk) halini alıcak. Hani küf yeşili gibi bi yeşil oluyo ya saçın rengi akınca, sonra kuaför cilayla hokus pokus yapıp saçı eski haline getiriyo ya, işte o yeşilden..

Hepinize küf yeşilsiz küllü kahveler diliyorum.
Sarı gibisi yok ama.
Söyliyim baştan.